24 Nisan 2008 Perşembe

EĞER...


ADAM OLMAK


Çevrende herkes şaşırsa, bunu da senden bilse,

sen aklı başında kalabilirsen eğer,

herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır, hem kendine güvenirsen eğer, bekleyebilirsen usanmadan,

yalanla karşılık vermezsen yalana, kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana.

Düşlere kapılmadan düş kurabilir, yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,

ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir, ikisine de vermeyebilirsen değer,

söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz, kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,

ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz, koyulabilirsen işe yeniden. Döküp ortaya varını yoğunu,

bir yazı turada yitirsen bile, yitirdiklerini dolamaksızın dile baştan tutabilirsen yolunu.

Yüreğine, sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da,

herkesin bırakıp gittiği noktada, sen dayanabilirsen tek.

Herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,

unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken,

dost da düşman da incitemezse seni,

ne küçümser, ne büyültürsen çevreni

her saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına her şeyi ile dünya önüne serilir,

üstelik oğlum,

adam

oldun demektir...


Rudyard Kipling
( 1865-1936 )


Çeviri : Bülent Ecevit

20 Nisan 2008 Pazar

TÜM İNSANLAR AYNI DİLİ KONUŞUR...

YASMİN LEVY : ‘Şarkılarımda Savaş Yok’

Yasmin Levy Kudüs doğumlu.32 yaşındaki sanatçı şehrin Baaka bölgesinde bir Yahudi olarak büyümüş. Babasının ölümünde sadece 2 yaşında olan Levy, annesi tarafından yetiştirilmiş. Çocukluğundan beri Araplarla birlikte büyüdüğünü söylüyor, ‘anneme anne derler’ diyor ‘Arap arkadaşlarım’.

İkiyüzlü davranmamak gerektiğini; 1948 yılında İsrail kurulduğunda Arapların evlerinden uzaklaştırıldığını ve Yahudilerin onların yerlerine yerleştirildiğini, bunun haksız bir durum yarattığını kabul ediyor. Bu bölgede Arap kültürünün kendisini her alanda hissettirdiğini belirtiyor. Yahudi ve Arap toplumunun duygusal açıdan birbirine çok benzediğinin altını çiziyor.

İspanya’da bir aile dostları kendisinin müzik alanındaki yeteneğini fark etmesiyle başlayan müzik yaşamında ilk olarak Flamenko ile tanışmış Yasmin. (Naci An Alamo yorumu çok güzeldir)



Ancak bu aşamadan sonra Yasmin kendisini içinde büyüdüğü kültürünün cazibesine kapılmaktan alıkoyamayarak, Sephardi Yahudileri’nin konuştuğu Ladino dilinde söylenen, dağıldığı toprakların kültürleriyle bir arada olmanın zenginliğini içinde barındıran müzikleri ortaya çıkartmaya, dünyaya tanıtmaya başlamış.

Sephardi Yahudileri, Ladino Dili; kültürel bir yolculuğun peşinde;

İspanya 8.yy’dan itibaren Moors adı verilen, Afrika kökenli Müslümanların yönetimine girer.1492 yılında Granada kalesinin düşmesine kadar Müslümanların egemenliğinde geçen bu dönem Sephardi Yahudileri, Hıristiyan ve Araplar barış içerisinde bir arada yaşamayı başarırlar. Ancak ülkenin Hıristiyanlar tarafından yeniden işgal edildiği 1492 yılından sonra tablo değişecektir. Araplar tasfiye edilir, Yahudilerin önüne ise iki seçenek konur ya Hıristiyan olun ya da bu ülkeyi terk edin.(Ya sev, ya terk et!)

Bunu üzerine Sephardi Yahudileri yeni evleri olacak Afrika, Balkanlar ve büyük çoğunluğunun adres olarak seçeceği Osmanlı İmparatorluğu’nun bünyesindeki Anadolu’ya yerleşir. Osmanlı’nın kendileri için bir sığınak olmasını manidar bulmuş Yasmin.

Babası İzmir’de büyük bir Sephardi topluluğunun içerisinde dünyaya gelmiş. Sinagog’ta duayı ve ayini yöneten, kantor adı verilen mesleğe sahip olan babası yaşamı boyunca kendi kültürüne ait müzikleri biriktirmiş.Yasmin çalışmalarına bu repertuarın kaynaklık ettiğini söylüyor.

Ladino dilinin ve kültürünün ciddi bir erozyona uğradığını, yok olma tehlikesi yaşadığını düşünen Yasmin ,yüzyılların içerisinden gelen bu birikimi yaşatmak için kolları sıvamış.Bu yolda en güçlü mirasın da babasından miras kalan repertuar olduğunu belirtiyor.

Bu bakış açısıyla Yasmin Levy’nin en son çıkarttığı albüm ‘Mono Suave’. Albümde İran, İsrail, Paraguay, Türkiye ve İspanya’dan müzisyenler çalışmış. Parçalarda Ortadoğu’nun, Anadolu’nun, Balkanların, Arap ve Yahudi kültürünün izlerini bulmak mümkün.

Albümde Natasha Atlas ile bir Bedevi şarkısında düet yapmışlar. Amir Shahsar ile birlikte söylediği ‘Odecha’ isimli parçadan çok etkilendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.

Dünyayı değiştiremeyeceğimin farkındayım diyor. Ancak medyanın sadece şiddetin resimleriyle gündeme getirdiği bu coğrafyadan küçücük de olsa bir mesaj verebiliyorsam bana yeter. Farklı kültürlerin (etnik, milli, dini) bir arada yaşamasının mümkün olduğuna, bunun ışıltısının müziklerde kendisini gayet açık gösterdiğine dair bir mesaj verebilirsem ne mutlu. İspanya’da bundan yüzyıllar önce farklı kültürler barış içerisinde bir arada yaşayabildi. Bunun şimdi de olması, niçin mümkün olmasın?

Dünyayı değiştirmek, insanoğlunun üretici-yaratıcı potansiyellerinin önünü açmak için, dayanışmacı ruha sahip aydın modelinin yerini, etnik-milli-dini gettolarında birbirine diş bileyen ''aydınların'' aldığı günümüz Türkiye’sinde bu mesajlar şu gün için duvarlara takılacaktır mutlaka.

Varsın takılsın ,Yasmin ne diyor? Küçücük de olsa …..







15 Nisan 2008 Salı

HEPİMİZ ÇOCUKTUK


Hijyenik olmayan pamuklu Amerikan'dan çocuk bezi ile tahta beşikte büyüdük.Çocuklar için güvenli kapaklar, kilitler, elektrik prizleri yoktu.Ve bisiklete kasksız,kısa pantalonla 'Çakal Sülüman'ının kiralık bisikletine binerdik 25 kuruşa...
Gideceğimiz yere yanımızda bir koruyucu ile değil yalnız giderdik hiç bir rizikoyu düşünmeden. Otomobilde çocuk koltuğu olmadan ve kemer bağlamadan taşırdı bizi.
Erkek çocuklar sokaklarda bilye,misket cikletten çıkan resimlerle oynardı.Yakan top,pata,uzun eşek,istop,eşek-topuz oyunlarımızdı.Oyunların bütün imalatı bize aitti.Eşek-topuzda eşek çıkınca tahta cetvelle ellerimize kabarıncaya kadar vurulur cezalar alırdık...
Bazıları bisiklet sahibiydi... Onları bir otomobil edası ile kullanır, bakar ve parkederlerdi,siler,tükürür temizler, sonra karşılarına geçip hayran hayran seyrederlerdi.
Kobak Çesmesinden su içerdik,elimizi dayayarak,kana kana...Pastacı Hasan amcanın 'Kaynana şekerlerini' yerdik, şekerli limonatalar,içecekler içerdik,Çan-ka'nın kara gazozuyla sarı gazozunu bilirdik kola olarak... 3-4 arkadaş aynı şişeden içerdik ve hiçbirimiz ölmezdik.hastalanırız diye kimse hayıflanmazdı...Halis Mulis 'Çarşı Ekmeği' yerdik ve fazla kilolarımız yoktu. Çünkü sokakta oynardık.
Oyuncak arabaları haftalarca uğraşıp kendimiz yapardık (ağzımızla) fren yapınca nasıl iz kaldiğını görebilmek için.Problemlerimizi kendimiz çözmeyi öğrendik.
Sabah evden çıkıp akşam sokak lambaları yanınca,akşam ezanına kadar dışarıda kalabilirdik. Anamız gece sokaktan bizi elimizden çeke çeke, bağıra bağıra alırdı eve.
Kimse bize ulaşamazdı cep telefonlarımız yoktu. Akıllara zarar! Playstationlar, videolar, PC,TV, 98 kanalli kablo yayını,internet, chat odaları yoktu.
Miço SÜLÜMAN'ın Bilardo Salonu vardı,illa orada toplanılırdı...Hakkı Dayının Çayı muhteşemdi...
Arkadaşlarımız vardı sokağa çıkar ve buluşurduk onlarla. Oynadığımız oyunlarda bazen canımız yanardı,ağaçtan düşerdik,heryerimiz çizilirdi,dizlerimiz, dirseklerimiz...
Cam paraya evet cam para karşılığı 'Cambaz Necdet' olup 'Siharbazlık ' yapardık. orkestramız araba parçalarından olurdu...
Kocabaş Çayına Marmara ve Kobar'a kaçar yüzme,dalma yarışmaları yapardık çayın suyundan içerdik ve en önemlisi bu çayda balık tutardık,balık...Az mı 'Kuzu kulak'topladık...
Çesitli kazalar ve yaralar olurdu. Ama asla haklılık-haksızlık kavgası olmazdı.
Kar ilçemizde ayrı bir şenlikti.Koca yokuştan aşağıya merdivenden kayak yaparak 10-15 kişi binerdik.Bazen Dondurmacı Gomer Memet Aganın evine toslar bazen de Balıkesir Caddesine inerdik.
Doktora yaralananla yaralayan beraber giderdik kimse de suçluluk duymazdı.Bir tane doktor tanıdık.Doktor Kemal...Sünnetçi Zogar İsmail'i görünce törpüde yapmasın diye nasıl da kaçardık...Polise ancak kız kaçırma olaylarına gitmek düşerdi...
Hatırlar mısınız kazaları? Dövüşürdük, itişirdik mosmor lekeler oluşurdu ama biz çabucak iyileşmesini öğrendik. Ağaç dallarından çelik-çomak oynardık,birbirimizin gözünü oymazdık.
Komşu bahçesindeki erik-kiraz ağacına dalardık.Bilirmisiniz "dalmayı" meyva bahçesine "dalmayı".
Bu arada sinemaları da unutmamak gerek...Sarıbaşın sinema,garibin sineması...Dalınca yakalansak bile önümüzdeki haftaya sözleşirdik...Haftaya gene dalmak için...
Siz hiç Hacı Ali'den 'Hayat dersleri'ne katıldınız mı?Sinemada Adnan abiden dayak yediniz mi?Şaka olsun diye hiç onun uzattığı elektrik kablosunu yakalayıp,ceryana kapıldınız mı?
Pazarlar da teneke kovalarda az mı gazoz sattık,simit sattık...Kim unutur'Osman aga'nın 10'luk 15'lik sade ve limonlu dondurmasının tadını...
Dut ağaçlarının tepesinde dolaşmayı, onu sallamayı ve örtünün üzerinden dut yemeyi bilirmisiniz?Bilirsiziniz tabii...
Hatırlarmısınız nufus sayımlarında ki ev hapsini...Nasılda beklerdik 'Gasteci Nafiz' amcanın oğlunun'Gasteeeeeeeeaaa' nidasını...
ÇANSPOR...Hepimizin hayaliydi orda oynamak...Sanki bir Fenerbahçe bir Galatasaraydı,bizim için...
Önceden haber vermeden bisikletle veya yürüyerek bir arkadaşımıza gidip zili çalardık, içeriye girip saatlerce oynar,konuşurduk (Düşünebiliyormusunuz habersiz). Eğer doğru zamanda gelmediysek içeri giremezdik. O zaman da hayal kırıklığını öğrenirdik, herşeyin istediğimiz gibi ve istediğimiz zamanda olamayacağını öğrenirdik ve darılmadan...
Öğretmenlerin daha çok zamanı vardı ve neşeliydiler. Herkes koleje gitmezdi, gitmeyenler de aptal sayılmazdı. Berber de olunabilirdi,tamirci çırağı da...
Şans-talih-kader-kismet sattınız mı sokaklarda. Bağıra bağıra. Sonra kutudaki gofretleri oturup bir köşede gizlice yediniz mi siz?
Yaptığımız herşeyin arkasında dururduk ve tutarlıydık dayak yiyeceğimizi bile bile. Okulla veya kanunla çelişkide olduğumuzda ailemiz bizi dışlar mı düşüncesi hiç olmadı bizde...
'Bir Maniniz Yoksa'diye başlayan laflara noldu şimdilerde...Sorumluluk sahibiydik ve herşeyi başardık.!!!.." Evet biz başardık ve çocukluğumuzu yaşadık doya doya...
Evet hepimiz Çocuktuk.
Şimdi mi?
Cevap siz de...